TEVBE ETMEK

tevbe etmek

tevbe etmek

Blog Article



Ya Rabbil Şu insanlar, senin halkindir, sen de onlann Halik’isin!
Orta da ben kim oluyorum ki seninle halkın arasında vasıta olayım, derdi. Sonra kendine hitaben,

O esrara vakıftır, şu lüzumsuz işlerle benim işim ne, derdi. Biri şeyhe

gelip:

– Bana Öyle bir şey bellet ki kurtuluşuma vesile olsun, dedi. Şeyh dedi ki: – Şu iki cümleyi hatınında tut, ilim olarak bunu bilmen sana kåfidir: “Hak Tealá bana vakıf olup yaptığım her şeyi görmektedir ve Allah’in amelime ihti yacı yoktur.”

Bir gün şeyh yolda gidiyor, bir genç de ayağının izine basıp onu adim adım takip ediyor ve,

-Şeyh adım adım böyle takip edilir, diyordu. Şeyhin üzerinde bir kürk vardı. Genç. – Ya şeyh! Şu kürkün bir parçasını bana ver ki sendeki bereketler ve feyizler bana ulaşsın, dedi. Şeyh,

– Şu postu ve kürkü değil, bizzat Bâyezid-i Bistâmî’nin derisini giyinsen, Bâyezid-i Bistämi’nin yaptığını yapmadıkça bunun sana bir faydası olmaz, dedi. Bir gün (sevdadan) perişan olmuş birinin, Ilahi! Bana nazar kıl, dediğini görünce, galebesi altında bulunduğu vecd hallerinin ve kiskançlığının tesiriyle, Başın ve yüzün güzel (ve yakışıklı kimse) olduğun için mi sana baksın, dedi. Meczup,

Ya şeyh! Başım ve yüzüm güzel ve iyi olsun diye, bana nazar kılmasıni istiyorum. Bu cevap şeyhin gayet hoşuna gitti ve,

– O halde doğru konuştun, dedi.

Naklederler ki şeyh bir gün “hakikat” sözünü telaffuz edip (ilâhî) ger çekten bahsederken dudağı titriyor ve ap içen ve hem de sāki gibiyim, (aşk da, âşık da, maşuk da benim) diyordu.

Nasıl tevbe edilir
Nasıl tevbe edilir


“Belimdeki yetmiş zünnan bir bir çözüp attım. Ancak bir tanesi kaldı. Ne kadar çabaladıysam da bunu açamadım, sizlanıp durdum ve,

Ya ilâhi! Bunu da çözmem için bana güç ver, dedim. Bir ses geldi:

– Bütün zünnarlan açtın ama, şu bir tanesini açmak senin kärın değil (be nim tevfikimdir). Şöyle demişti: “Bütün ellerle, Hakk’in kapısını çaldım, bela eliyle çalmadıkça bu kapı açılmadı. Bütün dillerle izin istedim, hüzün diliyle (dergâha girmek için) izin istemedikçe izin verilmedi. Bütün ayaklarla ona giden yolda yürüdüm. Zillet ayağıyla yürümedikçe izzet karargahına varamadim.”

Bir kere dergâhında münâcât edip. Sana

nasıl gelebilirim, dedim. Şöyle bir nidâ işittim: – Ey Bâyezid-i Bistâmi! Nefsini üç talâkla boşa, sonra,



“Allah, de!”
– Otuz sene Allah’a (celle celâluhú] ibadet ettim. Sükût edince baktım ve gördüm ki zikrim perde imiş!

– Eğer Allah Teâlâ bana yetmiş senenin hesabını sorarsa, ben O’ndan yetmiş bin senenin hesabini sorarım. Zira yetmiş bin sene var ki,

“Ben Rabb’iniz değil miyim?” (A’raf 7/172) demiş ve “belâ” (evet) demek ten cümle halkı kargaşaya düşürmüştür. Yer ve gökte mevcut bütün hayhuy “elest” meclisine duyulan şevktendir. Daha sonra Bâyezid-i Bistâmî [kuddise Simruhu) şöyle dedi,

– Bundan sonra şu hitap geldi: “Cevabı dinle: Hesap günü yedi uzvunu zerre zerre ederiz, her zerreye bir rüyet (ve temâşâ kabiliyeti) veririz ve deriz ki: İşte yetmiş bin yıllik hesap! Hasilayı ve bâkiyeyi tevbe etmek ile ilgili hadisler de kenara koyuyoruz!”

“Eğer sekiz cenneti kulübemizde açıp iki cihan vilayetini arpalik olmak üzere bize verseler, O’nun şevkiyle seher vakti ruhumuzdan kopan o bir âha değişmeyiz. Belki O’nun derdiyle teneffüs ettiğimiz bir nefesi, on sekiz bin âlemin mülküne denk tutanz.”

“Eğer yann cennette didanni göstermezse, o kadar ağlar ve hıçkınırım ki ağlama ve sızlanmam sebebiyle kendi azaplarını unuturlar!”

“Bizden evvelkilerden her biri bir şeye batmışlardı. Bizse, hiçbir şeye batmadik. Doğrudan doğruya ve tamamıyla kendimizi O’na feda etmişizdir. Kendimizi kendimiz için istemiş değiliz. Çünkü sıfatımızdan bir zerre varlık sahasına çıksa yedi kat gök ve yer birbirine girer!”

“O bizi görmek istemiştir ama, biz O’nu görmek istemiş değiliz.” Şunu demek istiyor, Kulun iradesi ve talebi olmaz!

“Kirk sene halka yönelip onlar Hakk’a davet ettim. Lákin kimse icabet etmedi. Bunun üzerine onlardan yüz çevirip hazrete vardim, orada hepsini kendimden önde gördüm!” Şunu anlatmak istiyor: Hakk’ın halk hakkındaki inayetini, benim hakkımdaki inayetimden fazla gördüm. İstemiş olduğum şeyi, bizzat Hak Teâlâ, bir tek inâyetle benden evvel hepsine ulaştırmış!

“Yılan derisinden çıkar (ve gömleğini değiştirir) gibi, Bayezid’likten çıktım, sonra baktım, (aşkı), âşığı ve mâşûğu bir olarak gördüm. Zaten tevhid âlemin de her şey bir olarak görülür.”

“Benden bana, ‘Ey ben olan sen!’ diye nidâ geldi.” kamına ulaştım, demek istiyor.. llah’ta fåni olma ma

“Bin makami geride bıraktım, dikkat edince kendimi; ‘Allah lafzı’ maka minda gördüm.” Bununla şunu söylemek istiyor: Künh demek olan “Allah’ın manasina” yol yoktur (Allah kelimesinin lafzi malum, manasi meçhuldür).

“Allah Teâlá otuz sene aynam oldu. Şimdi ben kendimin aynasıyım.” Yani ben, ben olarak kalmadım. Zira bir “ben” bir de “Hakk”in bulunması şirk olur. Ben kalmayınca Hak Teâlâ kendisinin aynası oldu. Bu yüzden diyorum ki “Şimdi kendim kendimin aynasıyım, dilimle konuşan da Hak’tır ve ben arada yokum.”

“Şu dergâhta otuz sene mücavir olarak bulundum. Sonunda nasibime heybet ve hayretten başka bir şey düşmedi.”

“İzzet dergâhina vardim, hiç kalabalık değildi. Dünya ehli dünya ile, aynı şekilde ahiret ehli ahiretle, iddiacılar dava ile meşgul ve perdeli idi. Tarikat ve tasavvuf erbabının bir kısmi yeme ve içme, diğer bir kısmı ise semâ ve raks ile meşgul ve perdelenmişti. Öncüler ve akıncılar ise hayret sahrasında kaybol muşlar ve acz denizinde batmışlardı.” Beytullah’ın) etrafini tavaf ettim. Hakk’a varınca, evin tavaf etmekte olduğunu gördüm.”

“Bir gece kalbimi aradım ama bulamadım. Seher vakti bir nida işittim: Ey Bayezid-i Bistâmil Bizden başka bir şey mi anıyorsun? Senin kalbinle işin ne?” “Eşyanın peşinde koşan er değildir, er odur ki nereye gitse, dilediği her

şey yanına gelir, kime hitap ederse etsin, cevabi O’ndan işitir.” “Hak Tealà, beni öyle bir makama ulaştırdı ki tüm mahlükatı iki par mağımın arasında gördüm.” “Müride taat zevkini verirler, bununla neşelenin ce, neşesini ona yakınlık perdesi yaparlar.”

“Arifin en aşağı derecesi, kendisinde Hakk’ın sifatlarının bulunduğu de recedir.”
“Cümle âlem yerine beni ateşte yaksalar ve ben de sabretsem, O’nun muhabbetini dava edinmiş biri olarak henüz hiçbir şey yapmış olmam! Benim ve cümle âlemin günahlarini tutup affetse, rahmetine ve şefaatine nazaran henüz fazla bir iş yapmış olmaz!”

“Günahtan bir, taatten bin kere tövbe etmek lazım! Yani ibadete bakıp kendini beğenmek ve şımarmak günahtan bin beterdir.”

“Ârifin en mükemmel derecesi, muhabbete yanmasıdır.”

“Ezel ilmini iddia etmek, daha başlangıçta kendisine zatın nuru gösterilen kimse için sahih olur.”

“Dünyayı düşman tanidim. Hâlik’in nezdine (yakınına) gittim. Allah’ı (celle celaluhoj mahlükata tercih ettim. Hakk’in sevgisi üzerimi o kadar istila etti ki kendi varlığıma dahi düşman kesildim, kalabalıklan aradan çıkarınca, baki ka lan Hakk’ın lutfu ile üns (dostluk) haline kavuştum.”

“Allah Teâlâ’nin öyle kullanı vardır ki eğer tüm ziynetiyle birlikte ken dilerine cennet arzedilse, cehennemliklerin cehennemden feryat ettikleri gibi feryat ederler.”

“Gerçek abid ve samimi amel sahibi odur ki cehd kılıcıyla bütün istedik lerinin başını koparır, bütün arzu ve hevesler Hak sevgisinde yok olup gider. Ancak Hakk’ın irade ettiğini sever ve Hakk’in şahid olduğu şeyi arzular.”

“Allah Teâlá, rizasını verdiği kimseleri cennete koyuyor, değil mi?”

Report this page